Adsense

29 Mart 2014 Cumartesi

Dizilerin başrol oyuncularının genel özellikleri

Liderlik karakterlerinin en önemli özelliğidir..





İki kız/erkek tarafından sevilirler,iyi olanı güzeldir saftır,iyi kalplidir ve onunla efsane aşk yaşarlar,kötü olanı ise seksi,fettan olur onunla da birkaç bölüm beraber olup esas kıza dönerler..



Hepsi kumar oynamayı bilir,genelde önce masuscuktan kaybeder daha sonra rakibinin bütün herşeyini elinden alır..



Mutlaka bir düşmanları vardır,düşmanı da tıpkı kendisi gibi lider özelliklerde ondan daha az yakışıklı/güzel olurlar..



Annesi babası çok iyi insan olurlar..



Kardeşleri tarafından örnek alınırlar..

Ezel, kardeşini kaybetti

Yine mutlaka bir sağ kolu,kardeş kadar yakın dostu olur ve yine kendisinden daha az yakışıklıdır..



Boyları 180 üstüdür,anne baba kardeş kısa olsa bile..



Hapishane ortamına girerlerse kimseyle konuşmazlar bir köşede takılırlar ve yan karakterler tarafından kıskanılıp rahatsız edilirler,daha sonra ise hapishanenin iyi kalpli güçlü adamıyla dost olurlar..






Babalarının genelde bir dükkanı vardır zanaat sahibidir,marangozcu,fırın gibi..





Yine hapiste ise ezik oğlanı kötü adamların elinden kurtarırlar..




Düşmanları hiç eksik olmaz,birbirleriyle sürekli çekişme içinde olurlar..



Genelde fakir başlarlar,ilerleyen bölümlerde zengin olurlar..





25 Mart 2014 Salı

Elektrik ve su faturasından nasıl tasarruf edilir / Fakirlere öneriler

Tuvalet dahil her yerin aydınlatması en fazla 20 watt olan tasarruflu ampüllerden olsun

Bulaşık makinesi yoksa alın ileri vadede kara geçersiniz, alacak durumunuz yoksa bulaşıkların kirleri kurumadan hemen suyla durulayın ki lekeler çetinleşip hem zamanınızı hem de fazladan suyunuzu almasın

Hangi zamanlarda daha çok elektrik tükketiğinizi saptayın ve bulunduğunuz ildeki elektrik idaresine gidip gündüz ve ya gece ucuz elektriği kullanın.Seçtiğiniz zamanda evinizdeki tüm makineleri tasarruflu zamanı seçtiğiniz saatte çalıştırın

Dizüstü bilgisayarınızın şarzı dolmuşsa çıkarın,zaten bu bilgisayarın gücüne de zarar verir

Termosifon kullanıyorsanız bulaşık yıkarken mutfaktan sıcak suyu açmayın,olabildiğince duş alma haricinde sıcak su kullanmayın

Elektrikli sobayı sürekli değil dönüşümlü olarak çalıştırın.Örneğin yarım saat açın bir iki saat sonra yine bir yarım saat çalıştırın 2 saat boyunca devamlı çalıştırmayın hemen hemen aynı ısıyı verir

Yüksek geliriniz yoksa kredi kartınız varsa kullanmayın,olmayan paranızı harcayıp üzerine birde faiz ödemeyin,bankamatik kartınıza göre harcama yapın,aylık kotanızı hesabınızdaki paranın bir miktar ayırılmış hali olarak belirleyin.Bir dahaki aya para arttırın

İnternetiniz varsa şifreyi komşularınıza satın faturanın bir kısmını ödemiş olursunuz

Dikkat edersiniz kredi kartınızı iptal edin demedim,kullanmayın dedim.
Yani nolur nolmaz diye bulunmasında sakınca yoktur ama olabildiğince az kullanın

Güneşli sıcak bir bölgede oturuyorsanız (ege,akdeniz gibi ) bir kez ödeyip gün ısı satın alın,kiracıysanız aldırın,yaklaşık 4-5 ay yaz aylarında ömür boyu bedava sıcak su kullanın

İzlemiyorsanız TV'yi kapatın.Öteki odaya ders çalışmaya gidip TV açık bırakmak ya da markete kadar giderken yine TV'nin açık kalması mantıklı değil

Diş fırçalamanız ya da traş olmanız boyunca suyu açık bırakmayın

Yemek yaparken ölçerek yapın,bir paket makarnanın ya da nohutun vesaire tamamını tencereye boşaltmayın.Yarısından çoğunu dökecekseniz yapmayın.

Ekmekleri açıkta bırakmayın,poşette hava almayacak şekilde sıkıca bağlı durursa ertesi güne hiç bayatlamaz ve hem çöpe gitmez hem tasarruf etmiş olur taze taze yersiniz

23 Mart 2014 Pazar

Yalnızlık konulu filmler

Taxi Driver ( 1976 )



Robert De Niro'nun başrolünü oynadığı film,Travis isimli bir adamın geceleri uyuyamadığı için Taksi şöförlüğü yapmaya başlamasını ve gelişen olayları anlatıyor.Travis'in arkadaşı yoktur,sevgilisi ya da ailesi yoktur.Yalnız başına küçük bir odada yaşamaktadır.Bir kadından hoşlanıp onu dışarı çıkarmış fakat ilk buluşmada yetişkin filmine götürdüğü için sevgili adayını kaybetmiştir.
Bunun üzerine yalnızlığı daha da yüzüne vuran Travis
"Nereye gidersem gideyim yalnızlık hayatım boyunca peşimden geldi" deyip yüreğimizi dağlamıştır.
Travis artık yalnızlığın etkisiyle başka bir insana dönüşüp gelişmiş,değişmiş,bir işe yaramaya çalışmış,dikkat çekmek istemiş çeşitli olayların içine girmiştir.
Ayna karşısına geçip " you talkin' to me,you talkin' to me,dediği sahnelerde unutulmazdır.
Yine bu filmde Kuzuların Sessizliği filminin Starling'i,acemi ajanı,Jodie Foster'ın 13 yaş halini görüyoruz.
İzlenmesi gereken bir film.Yönetmeni de Leonardo Di Caprio'yu keşfeden adam Martin Scorsese'dir.

Cast Away - Yeni Hayat ( 2000 )



İlk ve son sahneleri dışında çok ama çok iyiydi.
İlk ve son sahneleri dışındaki sahnelerin tamamı da adada geçiyordu.
Lost gibi,uçak adaya düşer ve kahramanımız hayatta kalmaya çalışır yapayalnızdır ama,adada geçirdiği onca zamandan sonra ruh sağlığı da doğal olarak bozulmuştur.
Daha fazla spoilere gerek yok izlemeyen izlesin.
20.yüzyılın son filmlerinden biri..
Yine yalnızlığın insan üzerindeki yıpratıcı etkilerinin çok iyi anlatıldığı bir film.

Mientras Duermes - Ölüm Uykusu ( 2011 )



Yalnız bir adam Cesar,mutlu olamıyor,bu yüzden başkalarının mutluluğunu kıskanan,onları mutsuz görmekten zevk alan hasta bir adam.
Cesar'ın kapıcısı olduğu apartmanda oturan genç ve güzel bir kadına yaptığı kötülükleri anlatıyor.
İspanya yapımı bir film zaman zaman gerilim sahnelerini de görmeniz mümkün.
Oyuncularda oldukça kaliteli izlenmesi gerekir. ( bu film hakkında çok ayrıntılı bilgi şurda mevcut )

The Shining - Cinnet ( 1980 )



Ne alaka bu film yalnızlıkla diyenler olabilir haklı olarak.
ki bu filmin konusu psikolojik gerilimdir.
Ama bu filmde gelişen gerilim olaylarının esas sebebi de yalnızlığa dayanmaktadır.
Jack Nicholson'ın oynayıp Stanley Kubrick'in yönettiği bu film unutulmazlar arasındadır.
Filmde Stanley Kubrick alışılagelmişin dışında çekim teknikleri kullanmış,oyunculara bazı sahneleri çok fazla tekrar aldırarak bu alanda rekorlar kitabına girmiştir.
Kış boyunca otelin kış korucusu olmayı kabul eden Jack Torrance ailesini de alıp gider.
Zamanla yalnızlıktan iyice bunalır,oteldeki kötü ruhların etkisiyle de kafayı yer.
Ondan önce kafayı yiyip kötü ruh olan adamda zaten yine otelde ailesinden başka aylarca kimseyi göremediğinden yalnızlıktan kafayı yeyip kızlarını baltayla öldürüp kötü ruh olmuştur.
Konusu dolaylı olarak yalnızlık olsa da bu kategoride değerlendirmekten zarar gelmez diye düşündüm.

I'm Legend - Ben Efsaneyim ( 2008 )



Bir virüs nedeniyle insanların çoğu ölmüş ya da zombiye dönüşmüştür.
Dünya da çok az insan kalmıştır.
Will Smith'de onlardan biridir.
Koca dünyada tek başınadır.
Bomboş sokaklarda gezer,yalnız başına..
Bir köpeği vardır yoldaşı,bir de tüfeği
zombiler çıkabilir her an tetikte olmak zorunda hani
ne yazık ki hastalık köpeğine de geçince
bu kez yapayalnız kalır.
Birkaç zaman sonra birileriyle tanışınca yalnızlığın onu nasıl yıprattığını görmüş oluyoruz.

Requiem For a Dream - Bir Rüya İçin Ağıt ( 2004 )



Bu filmin asıl konusu uyuşturucu kullanımının insanları ne hale getirdiği,nasıl bir batağa süreklediğidir ama ucundan yalnızlık konusunu da işliyor.Filmde esas çocuğun annesi kocasını kaybetmiştir,oğluda yanına pek uğramaz.Kadın da hem aldığı hapların , hem televizyonun hem de yalnızlığın etkisiyle çıldırır.
Ama bu film için tamamen yalnızlık konusu işliyor demek büyük hata olur.Bu film madde bağımlılığı sonucu insanların ne kadar düşebileceklerini gösteriyor.Yalnızlıklıktan kafayı yiyen bir karı olduğu için listeye ekledim.

Esaretin Bedeli ve Alcatraz'dan kaçış / The Shawshank Redemption ve Escape From Alcatraz benzerlikleri,farkları

Popüleritesinden olsa gerek The Shawshank Redemption yani Esaretin Bedeli'in izleyip çok beğenen ben,Prison Break ve Oz dizilerinin de etkileriyle hapishane konulu filmleri araştırmaya başlayıp Escape From Altcatraz yani Alcatraz'dan Kaçıs isimli filmi izledikten sonra Esaretin Bedeli'nin bu filmden ilhan aldığını,deyim yerinde ise sahneleri birebir arakladığını görmüş bulunmaktayım.




Bu iki filmin benzerliklerini ve farklılıklarını analiz edip anlatmaya çalışacağım.
İki filmi de izleyeli uzun zaman oldu o yüzden yanlış hatırladığım ve ya atladığım yerler olabilir.


Alcatraz'ın tamamı , Esaretin Bedeli'nin yüzde 90'ı hapishanede geçtiğinden iki filmde hapishane konuludur.
ayrıca iki filmde hapishaneden kaçış konuludur.

Alcatraz filminin kahramanı Frank daha önce de hapisten kaçan bir adam olduğu için Alcatraz'a getirilmiş ve müdür ile arasında geçen konuşmayla film başlamıştır.
Esaretin Bedeli ise suçsuz yere hapse giren adamın dramı ile başlıyordu.



Alcatraz'dan Kaçıs 1979 , Esaretin Bedeli ise 1994 yılında yapılmıştır.
Esaretin Bedeli zamanının avantajı ile çok daha yüksek kalitede bir yapım olmuş olsa da Alcatraz'dan Kaçış'da çok sönük bir film değildir kanımca.
Hatta iki filmi de izleyen kişiler arasında Alcatraz'ı daha çok beğenenlerin sayısı da az değil.
özenmiş bir film de olsa kesinlike ben Esaretin Bedeli filmini daha çok beğendiğimi söylemek isterim.

Alcatraz'da başkahraman hapisten kaçış konusunda tecrübeli ve filmin adı bile firar,kaçmak anlamına"Escape" ile başlıyor.Yani izleyici adamımızın hapisten kaçacığını zaten biliyor.Esaretin Bedeli filminde ise Andy'nin hapisten kaçacak olması filmin sonuna kadar gizli tutulmuş ama izleyiciyi buna alıştırmak için bir sahnede foreshadowing yani filmin sonu hakkında gizli mesaj verme yöntemi kullanılmıştır.





Sürekli Umuttan bahsediyor.
Umudunu kaybetmediğini üstüne basa basa söylüyor Andy.




Kaçış hikayesi diyor.
Daha ne söylesin ve buradaki yüz ifadesi de herşeyi anlatıyor zaten.

Mahkumlar kütüphanede otururlarken bir mahkumun monte cristo kontu isimli kitabı kurcalarken,boktan bir kitap olduğunu söylemesi üzerine Andy'nin,kaçış hikayesi seversin demesi izleyiciye çok güzel bir gizli mesaj olmuştur.Ama adı üstünde gizli mesaj olması bakımından Esaretin Bedeli'nde kaçışı filmin sonunda öğreniyor izleyici ve büyük bir sürpriz oluyor.Ama bu gizli mesaj sayesinde izleyici yaa evet tahmin etmiştim diyor.Kendince haklı çıkıyor.Sürekli Umuttan bahsediyor.

Esaretin Bedeli'nde başkahraman suçsuz yere hapse girerken,Alcatraz'da buna değinilmemiş,suçunun cinayet olduğunu söylemişti.

Alcatraz'da başkahraman kazdığı kumları,taşları yavaş yavaş bahçeye döküyordu,aynı sahne hem Esaretin Bedelinde hem de Prison Break'te görüldü.
Alcatraz'ın tek etkilediği yapımda Esaretin Bedeli değilmiş.

Alcatraz'da yine homoseksüel bir herifin tacizine maruz kalmıştı firari adamımız,aynı şey ikiz kardeşler tarafından Andy'e de yapılmıştı Esaretin Bedeli filminde.



Frank şanslı idi,dövüşmeyi bildiğinden homoseksüeli pataklamıştı.
Ama Andy için aynı şey geçerli değildi,filmin anlatıcısı Morgan şöyle diyordu bu sahnelerde hatırladığım kadarıyla ;
"O gün Andy'nin size çok iyi dövüştüğünü söyleyerek kurtulduğunu söylemek isterdim,ama burası hapishane burda kahramanlık hikayeleri değil gerçekler var."
Bu da bir klişeyi yıkması açısından Esaretin Bedeli filmine büyük bir artı getiriyordu.

İki filmin başkahramanı da dolaylı yoldan katılmak zorunda olduğu olaylardan ötürü süreli hücre cezasına maruz kalmıştır.
İki filmin başkahramanı da sessiz,içine kapanık ve cooldur.

,




Alcatraz'da Frank'in zenciler arasında en saygın olan kişi ile arasında bir çekim ve dostluk vardır.Aynı olay Esaretin Bedeli'nde de görülür.
Zenci Morgan Freeman dayımız kahramanımızın en yakın dostu olmuştur.O da zenciler içinde en saygın olanı liderleridir tıpkı Alcatraz'daki gibi.

Esaretin Bedeli'ni Alcatraz'dan ayıran çok güzel bir sahneydi bu aşağıdaki ;
Shawsank'da herşey duygu dolu anlatılmıştı,film dediğimiz şey böyle olur,Alcatraz'da ise olaylar belgesel tadında idi.



ve özgürlük..



Türkçe dublaj mı ? Türkçe altyazı mı ?

Ne yazık ki büyük çoğunluğumuz yabancı dizi-film izleyecek kadar yabancı dil bilmiyoruz.Bu durumda ise karşımıza iki seçenek çıkıyor,ya filmin sesinin tamamen kapatılıp yerine Türkçe konuşabilen,bu işin eğitimini görüp meslek olarak icra eden kişilerin sesleriyle izleyeceğiz ya da film özgün haliyle kalacak ama altyazı okumak zorunda kalacağız ve yine iki çeşit sıkıntı var ; seslendirmeli yani dublaj olarak izlersek film özgünlüğünü yitirmiş olacak artı argo,küfür ve dilimizde tam karşılığı olmayan kelimeler atlanacak yani epey bir değişmeye uğramış olacak,altyazılı izlersek bu sefer de altyazıları okumakla uğraşacağımızdan filmi kaçıracağız,yani uzun ve karmaşık bir cümleyi okuyup anlayana kadar oyuncunun mimiklerini göremiyoruz.Ama şahsi kanım buna rağmen filmi kendi özgün dilinde ve altyazılı olarak izlemeyi seçmenin daha mantıklı olduğudur ki zamanla altyazı okumaya alışınca sahneleri de kaçırmazsınız.

Asterix serilerindeki gibi dublaj ise altyazı yerine tercih etmeniz gerekendir.O filmin özgün halini görmemiş olsam da dublajı oldukça başarılydı,yine film çok değişmiş ama olumlu anlamda değişmiş.
Yine çok başarılı bir dublaj örneği Buz Devri animasyon serisinde yapılmıştı.


Ayrıca seslendirme yapıldığı zaman gerçek hayatta duymaya alışık olmadığınız klişeleri duyarsınız,aslında o tarz kelimeleri,cümleleri kimse kullanmaz ama film seslendirmelerinde kullanılır,bu da filmin gerçekçiliğini olumsuz anlamda etkiler.
Ülkemiz insanlarının çok büyük çoğunluğu napıyorsun yerine napıyosun der.
Ama dublaj filmlerin büyük çoğunluğunda ise ne yapıyorsun denir.
Bu sadece basit bir örnekti.
Lanet olsun dostum senin derdin ha söyler misin bana gibi bir ses duyduğunuzda aslında o sesle hiç alakası olmayan bir ses şöyle söylemektedir ; Oh fuck man , what is wrong with you..
Ya da shame on you , you must be shame gibi replikleride kendinden utanmalısın diye seslendirirler.
Utan biraz,hiç utanman yok mu,utanmaz herif gibi sokak dilinde seslendirme hiç yapmıyorlar.

Yine ülkemiz insanlarının çok büyük çoğunluğu dublajlarda kullanılan ; adamım , budala , kaçık , sersem , ahbap gibi kelimeleri gerçek hayatta çok fazla duymaz.
Hanginiz arkadaşınıza bugüne kadar , hey dostum neden kendine bir içki alıp rahatlamıyorsun ? gibi bir cümle kurdu ?
Ya da bu tarz konuşmaların ülkemizde geçtiğine şahit oldu ?
Bu kelime ingilizce olarak yaklaşık böyledir ; hey man ! why dont you take it easy and you have not glass of wine
Kelimesi kelimesi çevirisi budur belki altyazıda da aynı şekilde çevirisini görürsünüz ama filmin ana dilinde duyduğunuzda bu çok tuhaf gelmez , bu cümle artık kafanızda gel bi içki kapta içelim gibi doğal bir cümleye döner.

Zaten oyuncu için sesi de çok önemlidir.
Sesini doğru kullanamayan oyuncu iyi oyuncu olamaz,
bunu görmek için de altyazılı izlemeniz şart olur.

22 Mart 2014 Cumartesi

Kısa boylu ünlüler

Kısa boylu olan insanlarda başarılı olabiliyorlar.

165 altı çok kısa
165-175 arası kısa
175-180 orta boy
180-190 uzun boy
190 üstü çok uzun
bayanlar için ise 10 cm aşağısı olarak değerlendiriyorum.
bu yüzden 175 ve altı olan erkek ünlüleri yazdım.

Listenin en kısası Kemal Unakıtan (160 cm) en uzunu Jackie Chan (175) olmuştur.
Kısa boylu olan insanlarda başarılı olabiliyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk 174
Lionel Messi 169
Cem Yılmaz 170
Shakira 157
Okan Bayülgen 168
Zeki Alasya 165
Jet li 164
Jackie Chan 175
Dustin Hoffman 167
Emre Belezoğlu 168
Serdar Ortaç 167
Engin Günaydın 170
Al Pacino 169
Emre Aydın 170
Fatih Terim 172
Aykut Kocaman 170
Mazhar Alanson 166
Tom Cruiso 170
Kenan Işık 172
Bruce Lee 171
Tarkan 170
Levent Kırca 169
Mustafa Sandal 173
Tanju Çolak 170
Edip Akbayram 166
İsmail Türüt 164
Murat Dalkılıç 171
Peker Açıkalın 169
Yağmur Atacan 172
Mehmet Ali Erbil 173
Okan Karacam 164
Kenan Doğulu 171
Necati Şaşmaz 174
Xavi 170
Şafak Sezer 172
Kenan Doğulu 173
İniesta 170
Tolga Çevik 172
Rıdvan Dilmen 171
Ceza 171
Alexis Sanchez 169
Diego Maradona 165
Pele 173
Aziz Yıldırım 165
Abdullah Gül 174
Devlet Bahçeli 173
Gökhan Türkmen 174
Ricardo Quaresma 173
Gökhan Gönül 172
Kemal Kılıçdaroğlu 173
Oğuzhan Koç 170
Serhan Arslan 168
Kemal Unakıtan 160
Gökhan Özen 174




Frank Gallagher kimdir ?

Frank Gallagher,Shameless adlı dizide William H.Macy tarafından canlandırılan karakterdir.



İlgisiz,ayyaş ve sahtekar bir babadır..

İçince sarhoş olmaz,o zaten hep sarhoştur,
o içince ayılır..

Bulduğu her yerde sızıp kalır.Neresi olursa..
Kafayı devirip uyur.

Bu içki bağımlılığı yüzünden karaciğerini kaybetme
riski ile karşı karşıya kalmıştır..

İçki içince boğazından kan gelen Gallagher,vücuduna alkölle enjekte
etmek zorunda olduğunu düşündüğünden götünden serumla almıştır.
Gözüne damlattığı da olmuştur.
Acı versede..

Biri melez toplam 5 çocuğu vardır.
Gay olan çocuğu ondan değildir..

En küçük çocuğunu sırtına alıp caddede dilencilik yapar..

Öz kızının daha önce hiç görmediği sevgilisine,
preverzatif vermiştir..

Çocuklarıyla ilgilenmez,ama uzaktan da olsa
belli etmese de onları sever..

Paraya ihtiyacı olduğunda birkaç dolar için oral seks yapmıştır..

Ağzı çok iyi laf yapar,
çok iyi bir konuşmacıdır,politikacılardan daha iyi,
daha iyi yalan söyler..

Konuşma yeteneği sayesinde oğlunu okuldan atılmaktan kurtarmıştır,
ikna kabiliyeti çok yüksektir.

Yine konuşma kabiliyeti onu eşcinsellerin temsilcisi,lideri,
reklam yüzü yapmıştır..

Hiç çalışmaz,çalışmayı sevmez.
Kolay yoldan para bulmanın yollarını arar..

Sadece alkolik değildir,
kafa yapan ne varsa içer..

Yine ucunda para olan bir iş için oğlunu kansersin diye şu şekilde kandırmıştır..
"Sana bir kötü haberim var,kansersin.
İyi haber ise kanser beyninde,
pek kullanmadığın için sorun olmayacak."
İnandırıcı olması açısından çocuğunun saçlarını da kesmiştir..

Sigortadan tazminatla para alabilmek için bacağını kırar
kendi kıramaz,kırdırır..

Sağlıklı olmasına rağmen sakat maaşı alıp,o parayla içki içer,
ot içer..

Utanma duygusu yoktur..

Ölmek üzere olan annesine miras için bakmıştır,ama annesi ona zırla koklatmayınca arkasından sövmüştür..

Ailesi tarafından sevilmediğini düşündüğü için kendi evinden çok
başkalarının evinde yaşar.
Kendisini evine alacak birini bulamazsa eğer,
sokaklarda yaşar..

Nadiren eve gelir,
olaylı bir şekilde gider

Kovalanırken bile elinden içkiyi hemen bırakmaz
birkaç yudum alır,öyle bırakır..

Çocukları onu sevse de o çocuklarına ilgi göstermez..

Oğlunun sevdiği kıza çakmış bir adamdır..
her ne kadar pişman olsa da..

Bedava yaşamak uğruna yanında kaldığı kadının vibratörlü
fantezilerinin kurbanı olmuştur..

Arka deliği bayağı geniş olduğundan 18+1 uyuşturucu sığdırmıştır içine..

Kendi öz çocuklarını çocuk esirgeme kurumuna ihbar etmiştir..

Hastanede tedavi görmeyi reddedip sokaklarda sürünmeyi tercih etmiştir..

Karaciğere ihtiyacı olunca daha önce hiç arayıp sormadığı kızının yanına gitmiştir..

Sürekli ortadan kaybolur ama her defasında döner,
ya da döndürürler..

Sırf çenesini tutamadığı için durduk yere iddaaya girişip
10 bin tl kaybetmiştir,
Borcunu ödeyen yine ilgilenmediği çocukları olmuştur..





Televizyonun zararları nelerdir ?

Ülkemizde insanların büyük çoğunluğu izlemese bile televizyonu açık bırakır.Bir gürültü bir ses olsun isterler özellikle de yalnız iken,ama başkaları varken bile açıktır o TV. Elektirik israfı.

Televizyonun zararları neler midir , şunlardır ;
aslında sinir bozucu yanları demek daha doğru olabilirdi ama neyse..
sinirlerin bozulması da zarar görmek olduğundan sorun değil.

İnsanların birbirleriyle sohbet etmesini,yalnızken kendi ile başbaşa kalmasını engellemesi

Arkadaşlarınız,aileniz vs. toplanmış bi konu üzerinde tartışırken TV açıksa,ki yüzde 90 açık olur,tam aklınıza önemli birşey gelmiş söylemeye hazır halde iken birden TV'de ilginç bir haber,bir sevişme sahnesi ya da o an aranızda bulunan bir elemanın çıkıp kimsenin ilgisini çekmese de TV'de olan her ne ise yorum yapması dikkatleri dağıtmaya yetecek ve söyleyeceğiniz önemli şeyi unutacaksınız,önemli olsa bile unutturuyor TV.

Sabah programı,evlendirme programı,gelin kaynana işleri gibi benzer formattaki şeylere gelen ucuz popçular şarkı söylerken eğleniyormuş gibi,şarkıda zevk alıyormuş gibi yapan sunucuları,para karşılığı servisle gelen ev hanımlarının yalandan alkış tutmasını görmek zorunda olmak.

Duygu sömürülerini görmekte başka bir sorun,
kocam beni bıraktı çocuğumla ortada kaldım,yatacak yer bulamadım anam babam kovdu vs. diyen vatandaşın derdinin
sunucunun aslında umrunda olmaması,umrundaymış gibi yapıyor olması

Programa duygu sömürüsü amacıyla çıkarılmış cahil ana-baba,çocukların rezil olması

Rasyasyona maruz kalmak,hergün ve sürekli

Abuk subuk reklamlar yüzünden bulanan bilinç altımızın bize ihtiyacımız olmayan şeyleri satın aldırıp kesemizi boşaltması

Kumanda savaşlarının yaşanıyor oluşu,TV de maçın olduğunda abinin,ablanın,annenin ya da maç sevmeyen babanın dizisini izlemek zorunda kalmak,ya da dizin varken evde gol diye bağrış seslerini duymak

Dizinin en heyecanlı yerinde reklamları görmek

Diziyi kaçırmamak için reklam girsin diye tuvalete gidememek,bekletmek,sağlığı tehlikeye atmak

Ders çalışmak,arkadaşlarla dışarıya çıkmak,kendine zaman ayırmak varken o aletin karşısında uyuşup mayışıp yorulmak ve birşey yapmak istememek

Haberlerde hep aynı şeyleri görmek
Başbakan uzunmuş,Kılıçdaroğlu içine kapanık,bahçeli yine öfkeli

Basmakalıp sözler duymak ; ana muhalefet partisi chp tarafında , başbakan bilmemne iddaalarına açıklık getirdi,beyaz çorap tarihe karıştı,gülben ergen silikon yaptırdı
vs.

Şehit haberlerini duyup üzülmek

Ana haber bültenlerinde güzelim şarkıların piç edildiğini görmek ( amelie,karayip korsanları gibi çok sağlam müzikleri kullanırlar )
-Açılış karayip korsanları soundtrack ile
-Tek kolla yaşam mücadelesi veren adam müziği schindler list soundtrack ile
-Zam şampiyonu domates Amelie ile
arada terminatör falan daha başka filmlerinde soundtrackleri kullanılıyor alakasız haberlerle.

vesaire,,vesaire...







15 Mart 2014 Cumartesi

Cem Adrian gay mı ?

Başlamadan önce direk belirtmeliyim ki Cem Adrian gay mı ? Cem Adrian eşcinsel mi heteroseksüel mi  ? Cem Adrian gay mı değil mi bende tam olarak bilmiyorum ve Cem Adrian bizzat kendisi bu konuyla ilgili birşey söylemedikçe de kimse emin olamaz.


Neden Cem Adrian'ın gay olduğunu düşünüyorlar diye düşündüm ve nedenlerini sıraladım.

-Cem Adrian magazin ünlüleri gibi sevgilisiyle ele ele paparazilere yakalanmıyor,özel hayatıyla değil sanatıyla bilinmek istiyor.
-Cem Adrian sanatını anlatabilmek üzerine klişe diye tabir ettiğimiz alışılmış şarkı sözlerinin,alışılmış albüm kapaklarının dışına çıkıyor farklı birşeyler ortaya koyuyor.Bunun için ruj ve rimel kullanmış,kendisiyle sevişiyor görünümde bir albüm kapağı sunmuştur.
-Cem Adrian şarkılarında sürekli "çocuk" diye hitap ediyor,kimilerine göre o çocuk kendisi,kimilerine göre ki bunlar gay olduğunu düşünenler başka bir adam.Sevgilim hitabını kullandığı şarkılarında ise "çocuk" kelimesi yer almıyordu. ( Mutlu Yıllar,Anladım )
-Cem Adrian Aşk Hep Sende isimli şarkısında "bir adam severken,bir adam giderse"diyor.Bu da acaba diye düşündürüyor hayranlarını.
-Cem Adrian Aykırı Sorular isimli programda konukken sunucunun "kız hayranlarınızın sayısı oldukça fazla" demesi üzerine Cem Adrian'ın hepsi kızmı , erkek yok mu gibisinden şakayla karışık soru sorması da insanları şüphelendiriyor.
-Cem Adrian Yalnızlık isimli klibinde bir travestiye rol vermesi de tartışma yaratmıştı,ayrıca aynı klipte genç bir çocuk mastürbasyon yapıyordu.Tepkiler üzerine Cem Adrian video ve müzik kanalları için değil sanatı,gerçekciliği yakalayabilmek için bu görüntülere yer verdiğini söylemiştir.Bir çocuk mastürbasyon yapıyor diye klibini yasaklayanların,her tarafı açık dans ederek insanlarda cinsel isteği uyandırma çabasında olan kliplerin yayınlanmasına izin vermeleri de değişik bir olay.

ve bunların hiçbiri tam olarak birşey söylemeye yeterli değil.

Ki bir gerçekte varki Cem Adrian'ın gay olması onun müziğini dinlemeyi bırakmanıza neden olacaksa zaten hiç dinlemeyin.
Cem Adrian gerçek bir sanatçıdır ve tercihleri tamamen kendisini ilgilendirir.
Bu konuda başka insanları rahatsız edecek hiçbirşey yapmamıştır.
Cem Adrian'ın büyük bir hayranı olarak burada anlatmak istediğim şey neden böyle bir söylenti olduğunu açıklayıp,hayranlarının bundan etkilenmemesi gerektiğidir ve Cem Adrian gaydir ya da gay değildir gibi birşey söylemiyorum.Söylemek istediğim;boşverin,ne ise odur ve kendisiyle mutludur.Sanatıyla ilgilenin.
Özel hayatıyla ilgilenilmesini bekleyen çok şarkıcı manken oyuncu var piyasamızda zaten ve Cem Adrian onlardan biri değil ve özel biri.
Sen çok yaşa Cem Adrian , sanatın için yaşa..
diyerek bitiriyorum.
Esen kalın. :)

11 Mart 2014 Salı

Mientras Duermes - Sleep Tight - Ölüm Uykusu

Özgün adıyla Mientras Duermes , ingilizcesiyle Sleep Tight ya da kendi dilimizdeki adıyla ölüm uykusu.Siz hangisini tercih edersiniz bilemiyorum ama ben her filmi kendi dilinde izleyip kendi dilindeki ismi ile kullanmayı tercih ediyorum.Filminin isminin de içeriğine ne kadar uyumlu olduğunu izlerken farkedeceksiniz.


Film hakkında kısa bir vikipediatik bilgi vermekte fayda var.
Luis Tosar ve Marta Etura'nın başrolünü oynadığı filmin toplam hasılatının yaklaşık 6 milyon euro olduğu söyleniyor,bu ortalama bir amerikan filminin bütçesinin neredeyse yarısı ve ya üçte biri.Yönetmeni Jaume Balaguero bu filmde ülkesinde hakettiği gibi ödül de almış.

Mientras Duermes izlemenizi şiddetle tavsiye ettiğim ispanyol yapımı bir film.Korku türünde ele alınmış ama ben kendi açımdan bu filmin bu kategoride değerlendirilmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum.Bu filmin türü olsa olsa psikolojik-gerilim olur başka da bir şey olamaz.Filmde oyunculuklar da çok doğal ve filmde görünen her oyuncu çok yetenekli ve rolünün hakkını vermiş.

Filmimizin ana karakteri Cesar isimli bir kapıcı.Cesar oldukça mutsuz,yalnız,yaşama isteği ve yaşama sebebi olmayan bir adamdır.İçinde yaşadığı ruhsal çöküntü nedeniyle kendine kurban olarak seçtiği apartmanda yalnız yaşayan,genç ve güzel bir kadın Clara'ya yapmış olduğu kötülük ona huzur veriyordur.Onu kimliğini gizleyerek rahatsız etmekten zevk alıyordur çünkü kendisi mutlu olmayı beceremeyen ve başkalarını mutsuz görmekten zevk alan biridir.

Film tek bir mekanda geçmesine rağmen sürekleyicidir ki bunu filmi izlerken hiç sıkılmamış olmama bağlıyorum.Olayların gidişatına göre filmin nasıl biteceği ile ilgili net bir tahmin yapmak epey güç.Tabuları yıkmış ve klişelerden uzak bir filmdir.

Filmin bir sahnesini paylaşmak istiyorum.

Cesar,apartmanda yaşayan yaşlı ve yalnız bir kadına şunları söyler.


"Çok iyisiniz bayan Veronica,
neden bekar olduğunuzu anlayamıyorum.
Çocuğunuz yok,eşiniz yok.
Zor olmalı.
Yaşlısınız da,daha da yaşlanacaksınız.
Bu apartmanda yalnız başına yaşlanıp gitmeniz çok yazık.
Tabi köpeklerinizin yardımı oluyordur.Ama onlar köpek,çocuk değil.
Kendinizi kandırmayın,ben görüyorum.
Burada saatlerce duruyorum,komşular konuşuyor.
Farkına varıyorum,sizi dinliyormuş gibi yapıyorlar.
Aslında zerre umurlarında değilsiniz.
O yüzden onlara güvenmeyin.
İnanın bana,çok yalnızsınız ve bunun çaresi yok."

Bu sözleri yaşlı ve yalnız kadına söylerken aslında Cesar tamamen kendine söylüyor.
Yalnızlık,yalnız yaşlanmak ve bunun çaresinin olmaması,Cesar'ın bunu kabullendiğini yönetmen bu yöntemle çok iyi anlatmış.

Film gerçekten güzeldi,izleyin,izlettirin.İspanyol filmidir ispanyol dilinde altyazılı izlemenizi öneririm,dublaj yapan kişilerin de emeğine işine saygım var ama bir filmi dublajlı izlemek filmi çok değiştiriyor,özgünlüğünü kaybettiriyor.Bu film hakkında söyleyeceklerim bu kadar.İlerde bir 10 15 yıl sonra Amerikalılar yüksek bütçeyle uyarlamasını yaparlarsa şaşırmam. ( bakınız : oldboy )